28 Ocak 2010 Perşembe

Sevgili Kar...

Sevgili kar,

Seni herkesin sevmesi umrumda bile değil. Bir defa ıslaksın neyini seveyim senin? Çocukluğumdan beri sevmem seni. Tamam yağdığında okullar tatil oluyordu o yüzden çok mutlu oluyordum ama artık tatil matil olmuyor ne yazık ki. Bak kar, iyisin temizsin, paksın, bembeyazsın ama buz gibisin be canım. Kafamı, boynumu kulaklarımı, ellerimi...Sarıp sarmalıyorum kendimi. Bereler, eldivenler, atkılar takıyorum yine olmuyor donuyorum be donuyorum! Soğuk şaka dedi mi birisi aklıma hemen sen gelirsin zaten, böyle kafalarına abuk sabuk zamanlarda kar topu yiyen veletler falan.

Gelelim senle aramızdaki asıl musibete. Kayıyorsun sevgili kar bilmem farkında mısın? Istanbul denen memleket bilirsin her tarafı yokuş bir şehir. Ve de sen yağınca her taraf düşüp popomu kırmama neden olacak kadar kaymaya meyilli oluyor. Ben de popomu kırma fikrinden hiç hoşlanmıyorum, dolayısıyla seni de sevmiyorum.
He aramız bozulmasın, evden dışarı bakarken, elimde kahvem, kitabım dergim ben de seni seyretmekten hoşlanabilirdim, ama ne yazık ki her gün işe gidiyorum. Her yağdığında trafik oluyor malumun. Hayat zor.

Seni sevmeyi emekliliğime bırakırken seni üşüyerek öpüyorum. Bay.

Sinem Dönmez

25 Ocak 2010 Pazartesi

Sevgili Facebook Chat

Sevgili Facebook Chat,

Oncelikle selam naber? Sana bu altin blog'tan gumus bir post ayirdigim icin bana cok tesekkur etmek istedigini tahmin edebiliyorum. Ama hem seninle isim olmaz, hem de sen bu satirlari okurken ben cok uzaklarda olacagim. Ornegin windows live messenger, ornegin skype chat, ornegin meebo, adium ve su an adini anamadigimiz tum saygideger chat ortamlari, bir de elbette cagnim gtalk, o civarlarda bir yerlerde salinacagim. Tum bunlar sana bir sey ifade etmiyor mu? Hani bir model alayim, bir kiskanayim, rakip olalalim canlar yarisalim falan.


Birincisi insanin da bir application'in da kendini bilmesi gerekiyor, sen vazifenin ne oldugunu biliyor musun bilmiyorum ama su sekilde aciklayabilirim sinir katsayimi artirmayi goze alarak. Bak simdi ben karsi tarafa 'selam naber' diyecegim, o da bana 'ne olsun ya, ayni iste, senden?' diyecek, sen de buna ortam hazirlayacaksin. Yani sen amac degil aracsin, bunu o kafana sok.

Ve de her sey keske 'selam naber?' kadar basit olsa, ne biliyorsun sen benim diyaloglarimin onem seviyesini, belki biz hoslandigimiz cocuga ilan-i ask ediyoruz orda, belki hocamizla konusuyoruz. bu ortami mi buldun deme, dijital cagda facebook hayatimizi parsellemis durumda. Her seyi bin kere kopi pest yapip tekrar tekrar gondermekten parmaklarimiz agridi, hayatimda bir kere sorunsuz konusmadim biriyle seninleyken ya! Bir kere bile. Surekli o igrenc pembe mi kirmizi mi cercevenle gitmeyen satirlari gozume gozume sokuyorsun. Cok onemli 5 satir bir sey yazdim diyelim, 1. satir ile 4. satir gitti, gerisi yok. Orda cikan sacma anlamin sorumlusu ben miyim lan! mesuliyeti uzerine aliyor musun yoksa? Nice gencler durumu kurtarmak icin iletisine 'ay bu facebook chat cok fena yaaa' yazmak zorunda kaldi, mesaj kaygisi tasiyan iletiler uzerinde cok buyuk etkin var beceresiksiz sey. Sesin de kapanmiyor zaten, o nasil bir sacmaliksa.

Bir de ispiyon huyun var senin. Mesela biri bi sey dedi, o pencere zart diye cikti ordan, ben bilgisayar basinda degilmisim taklidi yapiyorum, ama bir yandan da facebook'ta hayatima devam ediyor bir arkadasimin fotografina yorum yapiyorum, bi bakiyorum chat penceresinde direkt 'eda var ya, su an gozde'nin fotografinin altinda kakara kikiri yapiyor' konulu bir mesaj. Oldu mu ama canim simdi! Lan neyse ben sana bir sey demiyorum. Bir de ben seni kapatiyorum kapatiyorum laftan anlamiyor geri geliyorsun, ulasilirligimi artirma be, bi karizmam olsun benim de, cik hayatimdan facebook chat, iki satir yaziyi gonderemedin salak facebook chat! Ismini hak etmiyorsun, cik facebook bunyesinden, git kendine baska is bul, meydani genc application'lara birak.

Optum hadi bay!

Eda



Resmen de gordugunuz gibi ben bu kelimeler ve cumlelelerle remix yapiyormus imajimdan cok sikildim.

22 Ocak 2010 Cuma

Sevgili Maral...

Sevgili Maral,

Seninle Gölge'de o limonlu parfeyi yediğimizden beri, hayat benim için bambaşka hale geldi. "Bi denesene yaa" diye uzattığın o masum çatal, artık benim için o kadar da masum değil. Ben artık eski Ezgi değilim Maral. Artık bir bağımlıyım.

Gel zaman git zaman artık o limonlu parfeden başka bir şey düşünemez oldum. Aradan bir mevsim geçti, ben hala onu arzuluyorum Maral. 5 kilo fazlamı konuşmuyorum bile.

Bu hafta sonu deli gibi kar yağacakmış, şu an ayaklarım deli gibi üşüyomuş falan artık hiçbiri umrumda değil, artık sadece limonlu parfemi düşünüyorum.

Onu benimle tanıştırdığın güne çok pişmanım Maral. Neden yaptın bunu bana?

Boğazım ağrıyo Maral, ama olsun.

Olsun yine de öptüm seni bay!

e.

20 Ocak 2010 Çarşamba

Sevgili Facebook Önerileri...


Sevgili Facebook önerileri,
Devamlı olarak hiç tanımadığım ve hatta tek bir ortak arkadaşım bile bulunmayan kişileri arkadaş olarak eklememi öneriyorsun. Öneri kutucuklarını kapatsam bile, istikrarlı bir biçimde yeni insanlar bulup onları sıralıyorsun pek sevgili Facebook önerileri. Sınırlarının ne olduğunu anlayabilmek için gerizekalı gibi sürekli kutucukları kapatıp önerilerinin son bulmasını bekledim. Ama ben bıktım sen bıkmadın, yapay zekalı şey seni! Ama asıl merak ettiğim, bana bu insanları önermene sebep olan yapay zekan acaba beni kimlere önermeni emrediyor? Ben önerilerini reddettikçe, sen hırs yapıp beni daha çok kişiye mi öneriyorsun da arkadaşlık isteği gönderen alakasız zevatların ardı arkası kesilmiyor? Ayrıca son zamanlarda arkadaşlık isteğini kabul etmediğim insanlara; beni asosyallikle, yeni insanlar tanımaktan korkmakla suçlamayı da önerdiğini düşünmeye başladım. Sana son olarak bir çift sözüm var pek sevgili Facebook önerileri: böyle yapma.

Öptüm bay.
jokerler adına Irmak

Sevgili Kızılkayalar Önü İnsanları...

Sevgili Kızılkayalar önü insanları,

Hepinizin ıslak hamburgere bayıldığını biliyorum, bir kere o parlayan gözlerinizden belli oluyor. Diğer bütün büfeler Kızılkayalar'dan farklıymışcasına orayı tercih etmenizi de anlıyorum diyelim. Bir şeyde takılıyorum. Canlarım hamburgeri yerken orada durma zorunluluğunuz olmadığını biliyorsunuz di mi?
Öyle bir kural yok yani, kafanız rahat etsin. Elde de yeniyormuş o yürürken.
Kendinizi benim yerime koyun, günlerden Cumartesi, radyodan sabaha karşı 4 gibi çıkıyoruz, aklımıza ıslak hamburger düşmüş, yolu tutuyoruz. Siz napıyorsunuz? DURUYOSUNUZ! Neymiş efendim, "hamburger aldık şurda yiyelim de gideriz sonra", e haliyle bunu hepiniz yapınca orda küçük bir izdiham oluyor. Bir de asla ama asla çekilmiyorsunuz ya ben ona hayranım aslında. O inadınız beni benden alıyor.
Sabah 4'te Taksim'deki bütün insanlar resmen toplanmış, dükkanın önünü kapatıyosunuz. Hayır bi de hepiniz sarhoşsunuz, sizle mi uğraşıcam ben?
Soğuk evladım, gidin yürürken yiyin hamburgerinizi. Almayın demiyorum, yine yiyin ama bekleme yapmayın.
Biriniz ikiniz olsa anlayacağım ama orada bardan daha kalabalık ortam görmek istemiyorum bir daha.

Hadi canım, öptüm bay!

e.

17 Ocak 2010 Pazar

Sevgili Erkekler...

Sevgili erkek milleti,
Senelerdir kısa boylu, uzun boylu, göbekli, göbeksiz, komik, ciddi demedim hepinizde sevilecek bir yan bulmaya uğraştım durdum. En gıcığınıza bile özünde iyi çocuk dedim. Çok hoşlanmasam bile, bir şans verdim. Sezar'ın hakkı Sezar'a, uğrunuzda belli çabalar harcadım, inkar edemezsiniz. Üzerinizde büyük emeklerim var siz de biliyorsunuz.

Tamam kabul, benim de psikopatlıklarım vardır elbet, öküz bi insanım filan mesela, ama hiçbirinizden büyük romantik aktiviteler de beklemedim. Arabayla evime bırakılmakmış, restoranda hesabın ödenmesiymiş, ne bileyim üşüyünce ceketin verilmesiymiş, günde 80 kere aranmakmış, illa ki evlenmekmiş... Yok, kıyamadım size, beklemedim hiçbirinizden böyle şeyler.

Ama yooook! Memnun edemedik sizi bir türlü. Biri der, hazır değilim. Öbürü der, kafam karışık. Biri hazırım der ama kıçını kaldırmaya üşenir, diğeri bi adım atana kadar sittin sene geçer. Biri çok aşık olur kaçar, öbürü aşık olmaz kaçar. Ömrümü yediniz be. Ulan sevgili erkekler sizi bana parayla mı verdiler, merak ediyorum, nedir bu allanızın aşkına?

Bakın her şeyi kabul edebilirdim, tamam diyebilirdim, erkek milletiyle aramızda ufak bir iletişim problemi var diyip sineye çekebilir, en sonunda bir bağlantı kuracağız inancıyla çabalamaya devam edebilirdim ama sizden, o son yediğim darbe var ya, sonuncusu... Ah işte, onu yapmayacaktınız bak! Bu sefer, bıyıkları kesilmiş kediye döndüm ulan.

Hayır diyeceğim ki, aranızda büyük bir dayanışma var, vakti zamanında bi - iki tanenize yaptığım bi yanlışın intikamını alıyosunuz, yok anacım, o kadar da dayanışılır mı yahu? Ne bitmez çilem varmış ya.
Açık konuşayım sevgili erkekler, sizi seviyorum, hep sevdim ve sevmeye de devam etmek istiyorum mümkünse. Ama şansınızı fazla zorluyorsunuz artık. Ayağınızı denk almazsanız karasularınızdan bir deniz çekilecek, haberiniz olsun. Gidip manastıra mı kapanırım, lezbiyen olmak konusunda kendimi mi eğitirim bilmiyorum ama uğraşamayacağım sizinle böyle giderseniz.

"Extreme situations call for extreme measures" derler. Lütfen, beni mecbur bırakmayın.
Bilgilerinize sunarım.

Öptüm, bay.
deniz

Sevgili Arakçılar...

Sevgili arakçılar,

Bir şeyi "çok açık biçimde" başkasından araklıyorsanız, en azından "bazıları fikir hırsızlığı yapıyor" gibi bir iddiada bulunmayın, olur mu? Biliyorum, eziksiniz. Biliyorum şu yaşa gelmenize rağmen kendinizi hiç geliştirememiş, hayatta hiçbir şeyi kendi kendine başaramamış, bir baltaya sap olamamışsınız.

Biliyorum ki küçük, basit, karaktersiz, beyinsiz insanlarsınız...

Bazılarınız arakladığının farkında değil. Bir yerlerde bir şeyler görüyorsunuz bir kısmınız, o minicik aklınızın bir köşesinde kalıyor. Uzun bir süre sonra bir anda hatırlayınca, biraz da aptal olduğunuz için "aha harika bi fikir geldi aklıma!!!11" diye atlıyorsunuz adeta bir lapin, adeta bir sazan gibi. Aranızdaki sevimli sazanları tenzih ederek konuşuyorum.

Bazılarınız var ki, işte onlardan, suratlarına tükürmeye bile tenezzül etmeyecek kadar çok nefret ediyorum. Bir insanın nefret sınırı en fazla ne olabilirse, ondan bir fazla nefret ediyorum sizden. Evet moronlar, siz "Yeaa, bunu benden araklıyorlar" diyenlerden, "Siz emek hırsızısınız, benden araklıyorsunuz" diyenlerden, "Beyler tamamen kendi upload'ımdır" diyenlerden bahsediyorum.

İnanın bana, gözümdeki değerinizi anlatacak kadar aşağılayıcı bir kelime, benim sözlüğümde yok. Olsaydı, muhtemelen size o şekilde hitap ettiğimde annelerinizi "Allahım ben ne biçim bir şey doğurdum, lanet olsun o güne!" diye ağlatacak kadar korkunç bir şey olurdu ama...

Söz veriyorum, uğraşıcam sizinle! Sizin gibi; tespit edebildiğim, iletişim kurabildiğim tüm karaktersizlerle uğraşıcam. Bir de çok büyük küfürler ediyorum, çok feci sövüyorum size haberiniz olsun.

Öptüm bay,

Çağrı

13 Ocak 2010 Çarşamba

Sevgili tam hapşıracakken geri kaçan hapşırık

Sevgili tam hapşıracakken geri kaçan hapşırık,

Şımarıklığın bu kadarı olmaz ama >:|

Geliyorsun diye işi gücü bırakıyorum. Bütün ilgimi sana yoğunlaştırıp kendimi hazırlıyorum. Tam ağzımı açıp suratımı kimsenin görmesini istemeyeceğim kadar acayip bir hale getirdiğimde, hop geri kaçıyorsun olacak iş mi bu?

Hapşırmak kalbime de faydalıymış hem, gitsene sen ya!... Neden bu "ayrılamaaaam" tribi? Yüzsüzsün de ayrıca. Ben senin yerinde olsam istenmediğim yerde durmam. Hani saatlerdir git diye ışığa bakmaktan gözlerimden olucam. Rahatsız oluyorum arkadaşım, terbiyesizlik ediyorsun! Ben ki senin için kalbimin bir saniye durmasını göze alıyorum. MEH!

Tabii bazen başka insanların gazına gelip geri kaçıyorsun o da ayrı mesele. Hayır yani, kısa bir süre de olsa beraber yaşamışız, hiç mi hatrım yok? Ne olmuş hapşırmadan önce "çok yaşa" demişlerse? O iç basıncı ayarlayana kadar ne kadar uğraşıyorum senin haberin var mı!


Ortalama 140 km/s'lik bir hızla seni fırlatıp atasım var. Kaçma artık, tamam mı bebişim?


Hadi öptüm kocaman, bay!

Bahriye

12 Ocak 2010 Salı

Sevgili Kirilacak Seyler

Sevgili Kirilacak Seyler,

Illa kirilacaksiniz yani oyle mi? En ufak bi esneklik payi yok bu kararinizda.

Hayir su isin en dramatik yani kirilabilitesi olan bir seyin fiyati ister 7 milyon dolar olsun, ister 2 lira olsun salise icinde gerceklesen bir kirilma olayindan sonra butun dunya yalan lan, ne yaparsan yap bos. Iste bu acimasizliktir beni yaralayan. Hayatimda kirilmak kadar uzucu bir sey duymadim, her seyin bir geri donusu var, cekirgenin ziplayisinin bile 3'e kadar yolu var yani. Kedi 8 kez olumcul hareketlerde bulunabiliyor.


Insanlar tasiniyorlar, koliler hazirlaniyor, o kolilerin uzerinde asla 'kirilabilir seyler' yazmiyor, 'kirilacak seyler' yaziyor. Nedir yani bu kesinlik, bu pesin pesin hukumde bulunma durumu iste ben bunu anlamiyorum. Kesinlikle kirilacaksiniz, kafaniza koydunuz oyle mi? Insanlari bu kadar korkutmak niye, nerden geliyor bu simariklik, sonucta parasi neyse verdik aldik seni, tum haklarin bana ait olmali bence, kirilacaksan da ben kirarim arkadas! Bir sinirlenme aninda artislik olsun diye atarim ayfonumu camdan, ben kirarim, ama sen ne hakla hem ustune milyar alip hem de en ufak bir yumusak dususte kiriliyorsun ki?


Koca koca insanlar kiriliyor, inciniyor, kalp kirilmasi diye bir sey var. Ki bilir misin bilmiyorum kalp dedigin oyle basit bir sey degil, adami direkt oldurur, sen ne anlarsin gerci kalp falan, vicdansiz seni. Ha ne diyorduk? Kalp, kalpler kiriliyor. 'Ozur dilerim' diyorsun, bakiyor karsindaki de duruma, biraz surunduruyor ya da direkt kabul ediyor. Ama bi geri donusu var yani anlatabiliyor muyum? Senin gibi basini alip gitmiyor. Ki sen bi esyasin nihayetinde. birileri gelip bana 'o kadar ustune gitme ya, o da bi can' diyemiyor mesela, bitki degilsin, hayvan degilsin, esyasin esya, ne bu kendini begenmislik yani.

Bence sen bir daha dusun; yerini catlamaya, boyasi cikmaya, kenarindan azicik kopmaya, ne bileyim 'oha hicbir sey olmamis lan'lara falan birak. Tamam mi suratsiz?

Hadi optum bay!

Eda



not: Bu mektup gecen gun hem duygusal anlamda bayilarak, hem de cok para bayilarak aldigim caaagnim tacimin elimde kalmasi uzerine, onun hatrina ve de terbiyesizligine istinaden yazilmistir.

10 Ocak 2010 Pazar

Sevgili Ayvansaray...

Sevgili Ayvansaray,

Her gün gelip geçiyorum yanından yörenden, günde iki kez hem de. Tamam, ben de sana yüz vermiş değilim, hatta farkında bile değildim şimdiye değin. Senin ordan çabucak gelip geçmek durumundayım bugünlerde, Metrobüs denen hadiselerden birindeki ayakta yolcu suretinde. Sağımdaki solumdaki sürü sepet trafik şeritlerine aldırmadan, akıcı ve hızlı bir şekilde. Trafik dedim de o nasıl bir köprü öyle? Haliç köprüsünden bahsediyorum! Yanaşık düzen bir sürü köprü? Dünyanın en çirkin köprüsü? Üçüncü boğaz köprüsünü de öyle yapsalar ya Ayvansaray, ikincisine bitişik; dördüncüsünü ikincinin öbür yanına? Ha, nasıl olur?..

Neyse, sen bunlardan en çok benim kadar anlarsın, boşver. Bak, bilgin olsun diye söylüyorum, ben birkaç durak sonra "Avrupa'nın En Büyük Adalet Sarayı inşaatı"nın önünden geçip dünyanın en büyük adaletsizlikleri arasına karışacağım. Evet evet, öyle bir inşaat var Mecidiyeköy'e doğru. "Avrupa'nın En Büyük Adalet Sarayı" yapılıyormuş. Pentagonun yavrusu gibi düşün ama köşeleri yok, yuvarlak bir şey, ama onun da ortadan kesilmişi. Yarımı, yamalağı yani. Ne diyelim, Allah tamamına erdirsin. Akşama yine görüşürüz Ayvansaray, hoşça kal şimdilik; Halıcıoğlu'na söylerim selamını.

Öptüm Bay!


Ali Rıza Esin

9 Ocak 2010 Cumartesi

Sevgili Bira - Patates ikilisi

Sevgili Bira - Patates ikilisi,

Siz nasıl bir çiftsiniz ulen ? Güzel olduğunuz gibi ukalalığın yanında dehşet derecede müptela olunasısınız. Nedir bu insanlığın sizden çektiği. Soğuk bir biranın yanında iki fıstık iş görürdü eskiden halbuki. Bu kızarmıs, sıcacık, uzun, bazısına göre elma bazısına göre parmak. Bir patates bir bira bir patates bir bira.... Nasıl da leziz.

Hıııı güzel tabi. Dünya size güzel. Kim yakacak o alınan kalorileri kim ha kim? Şişkinliği zaten geçtim. Nedir o 3 adet 70'likten sonra karında oluşan şişliğin adı? Sorarım size.

Patatesten pilatese geçiş sürecinde yanımızda olabilecek misiniz? Hiç sanmıyorum ve bundan sonra da size kanmıyorum. Patatesten de pilatese geçiyorum ulen.

Uzun bir süre görüşmemek üzere

Yemem ama,

Öperim, bay.

Nursel Dokuzlar

8 Ocak 2010 Cuma

Sevgili Yorgana Kılıf Geçirme Eylemi...

Sevgili yorgana kılıf geçirme eylemi,

Sana açıkca, kısa ve net olarak bir şey diyeceğim, sonra vay efendim arkamdan konuştular, dedikodu yaptılar deme. Senden nefret ediyorum. Açık ve net. Hatta tiksiniyorum. Bize gerçek hayatta ne katıyorsun asla bilemiyorum.
Bak 2010'a girdiğimiz şu günlerde hala senle uğraşıyoruz. Sen kimsin ki benim hayatımdan 20 dk çalıyosun! Kimsin sen?! Benim işim var gücüm var arkadaşım, hiç kusura bakma ama senden daha önemli biriyim ben. Her bu işle uğraşmak zorunda kalan insan senden daha önemli, lütfen zamanımızı çalma artık.
Mesela ilk seferde pıt diye girsen, yine bu kadar sinirlenmeyeceğim ama her seferinde sürekli başka yerinin oynaması, bir gece uyusak hemen kayman falan ben bunlarla uğraşamam eylem!

Hadi canım, git kendine hemen bir teknoloji bul, bu vakit çalmayı da kaldıralım artık hayatımızdan. Bulursan söz konuşmicam arkandan. Valla.

Öptüm bay!

e.

7 Ocak 2010 Perşembe

Sevgili Hava Durumu,

Sevgili Hava Durumu,

Bilmem farkında mısın, bugün ayın 7'si.

7 Ocak.

Peki 16 derece ne sevgili hava durumu?! Yeminle diyorum senin yüzünden psikolojim bozuldu. Hava "parçalı bulutlu, yer yer güneşli" diye atkıyla, kazakla, gocukla çıkıyorum evden 3 adım sonra kıçımdan düden şelalesi gibi ter akıyor. Ertesi gün hava güneşli, zaten bir önceki gün diyet aşofmanı giymişcesine terledim diye t-shirt, rüzgarlık giyip çıkıyorum. Bu sefer soğuktan çenem uyuşuyor.

Lütfen silkin ve kendine gel.

Kışsın sen, kış gibi davran.

Öptüm bay.

Onur Cengiz

6 Ocak 2010 Çarşamba

Sevgili Troll/Fake Karakterler ya da Bu Karakterlerden Açmayı Düşünen İnsanlar...

Sevgili Troll/Fake karakterler ya da bu karakterlerden açmayı düşünen insanlar!

Kısa bir sözüm var size.
Lütfen yeterince zeki ve Türkçeye hakim değilseniz, hiç bu işe girişmeyin. Anlıyorum bir an aklınıza şahane bir fikir geliyor (ya da şahane olduğunu düşünüyorsunuz) o hevesle açıyorsunuz bir karakter, sonra yediğiniz ilk lafla hevesiniz kırılıyor.
Bir örnekle pekiştirelim, Tanrı diye bir kişi açmak istediniz ama Türkçe yazamıyorsunuz. Fikrin birçok kez yapılmış olmasını geçtim, daha Türkçe yazamıyorsunuz. Sizce oldu mu? Cuh olmadı.
Troll'lere gelince, çok eğlenceli olduğunu biliyorum ama yeterince dayanıklı ve hazır cevap değilseniz, boşverin. Bir sahil kasabasına taşının.
Bu kriterlere sahip her Fake ve Troll'ü çok sevdiğimi belirtmekten gurur duyarım.

Kalitelilerinizi öptüm bay!

e.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Sevgili Okuyucu



Sevgili Okuyucu,

Su satirlari okuduguna gore takiptesin ve arkamizdasin; kulagimiza ve ekranimiza gelen seker yorumlar ve tebrikleri duydukca, okudukca ne kadar mutlu oluyoruz bilemezsin. Ozellikle 'benim de sikayet mektubum optum, bay!'da yayinlansin' satirlari o kadar cogaldi ki, cok cok tesekkur ediyoruz. Ama tabii sana da cemkirecegiz kusura bakma, like'tir comment'tir ne cimri ciktin arkadasim, lutfen su 3 kulunu oturma odamiz facebook sayfasinda olsun, salonumuz blogumuzda olsun yalniz birakma, oturmaya mi geldik canim! iki lafin belini bukelim yani.

Biz diyoruz ki senden 2009 ile ilgili cemkirislerini bir alalim. Koca bir yil gecti, eminiz kafani bozan seyler olmustur, okumaktan buyuk keyif aliriz. Ama tabii eglenecegiz diye sikayet mektubunun asabiyetinde kan kaybi olsun da istemeyiz. Sikayet mektubunu istersen facebook'taki sayfamizin duvarina yazabilir, istersen optumbay@gmail.com adresine gonderebilirsin.

Ben 2009'a degil baska bir seye mektup yazacagim dersen yine balkonumuz optumbay@gmail.com adresinde bekliyor olacagiz.

Sikayetlerini icinde tutmadigin, hak edene agzinin payini verdigin, nice nice mutlu seneler dileriz. Optuk, bay! :)

Sevgili Sanal Bebeğim Muk...


Sevgili sanal bebeğim Muk,

Canım kızım, seni besledim, sevdim, suyunu yemini hiç eksik etmedim. Sana gerektiğinde "güzel kızım benim iyi misin? oy yerim ben seni" gibi sevgi sözcükleri söyledim. Geceleri onla uyu diye sana yumuşak aslanlı oyuncak aldım. Ara sıra arkadaşında kalmak istedin, hemen izin verdim. Oyunlar oynadık beraber.
Önceleri bir bulut gibiydin, yerlerde yuvarlanıyor, arada tıplıyordun. Gülünce çok tatlı oluyordun. Büyüdün 1 yaşına geldin kızım. Sağolasın emeklerimin karşılığını vermeye çalıştın. Kafan başın yerinde, yerden böcek geçtiğinde bakmıyorsun bön bön.
Ama sevgili kızım çok çirkinsin be! Önce büyüdüğünde kanatlarını görünce bir heyecanlandım, "ay ne hoş" dedim ama her şey o Umut Sarıkaya çizimi dudaklarına kadardı. Iyy. O ördekimsi halin kime çekti hiç bilemiyorum. Beşik kertmen bile emo ve obez olmak dışında gülünce falan sevimli oluyor.
Ah be kızım, artık resmen suratına bakamıyorum, demin boş yere mızıkladın diye yedin azarı. Artık "güzel kızım benim.." le başlayan cümlelerim bitti.

Umarım bu bir ergenlik çirkinliğidir Muk. Eğer değilse biraz daha büyüyünce estetik ameliyatı düşünsek iyi olur. Ama önce ben bir Ayşenur Yazıcı'yı arayayım.

Zorla öptüm bay!
e.

Not: Fotoğraf temsilidir. Dudaklar aynı ama, sevgili Muk'un iki boynuzu ve kanatları da mevcut. Ayrıca takdir edersiniz ki kendisi 8 bit.

öptüm bay!  © Blogger template por Emporium Digital 2008

Voltar para o TOPO