12 Mayıs 2010 Çarşamba

Sevgili Çağrı



Sevgili Çağrı,

Sana eniste dedik, arkadas dedik, meslektas dedik, blogumuzun diregi, optum bay'in erkegi dedik, basimizda dur dedik. Nerdesin be adam?! Ornek veriyorum, veriyoruuuum verdim; okuyucu mektubu alalim dedik, renk olur arada birkac tane; biliyorsun simdi onune gecemiyoruz. Biz tembel olduk onlar bizi birakmadi sag olsunlar. Ezgi ile ben inkar edemezsin ki yine de yaziyoruz surekli sikayet mektuplarini, sen toz pembe bi hayatta mi yasiyorsun nedir anlamadim ki, hic mi sikayet edecek seyin yok be Çağrışah? Ben sana kopya vereyim gerekirse, sen yaz. Yeter ki yaz su blog'a be gozum.

Boynumuz bukuk mu kalsin? Kucuk cocuklara "baban nerde cocugum?" dediklerinde, o cocuk melul melul bakar ya, iste biz de oyleyiz. Hani hani... Neyse olayi dramatize etmenin derdinde degil seni musadenle cumle aleme tatli tatli rezil etmenin derdindeyim. Bak sag tarafta ne yaziyor, Çağrı, Eda ve Ezgi'nin blogudur. Vallahi blog'ta ayaklanmaya sebebiyet vereceksin, ic hesaplasmalara gidecegiz. Bize guveniyorsun sanirim, kadinlarin elinden blog kurtulmaz gibi bir dusuncen de olabilir, ama biliyorsun bizim elimizden sen de kurtulamazsin.

Evet, kabul ediyoruz, Ezgi ve ben bir kez olsun elimizi soguk sudan sicak suya sokmadik sayende, teknik mudur olarak seni atadik ve Cagriiii sunu suraya koysana, bu nasi oluyooo, soyle yapsak olmaz miii diye taleplerde bulunduk, hepsini de yerine getirdin. Ama sen yazarsin! Bunu unutma, gerekirse ver bize domaindir, hosting'dir, ne bileyim blogun sagina soluna ayar cekmektir, azicik da biz yapalim. Sen de biz onlarla ugrasirken iki mektup yaziver.

Hadi Cagricim, artik vakti geldi. Odulu de kaptik, gozler uzerimizde, bizi yalniz birakma. Hem senin mektuplar daha bi kanitlara dayali, daha bi gercekci oluyor, biz kaptirdik mi duygularimizi karistiriyoruz hemen. En kisa zamanda cok buyuk sikayet etmen dileklerimle, ornegin sana bu hareketi yaptigim icin sen de bana hareketin allahini yaparak beni sikayet etmekle baslayabilirsin.

Ezgi'den izin alip optum, bay!

Eda

11 Mayıs 2010 Salı

Sevgili Bahar Alerjisi

Sevgili Bahar Alerjisi,

Hoş geldin… Her ne kadar seni özlememiş olsam da, her nisan-mayıs ayı geldiğinde yaptığın ziyaretleri “acaba ne zaman gelecek” diye bekler oldum. Bu sene biraz geciktin yalnız, hayırdır? Yoksa doktora gidip yeni teknolojilerden faydalanmamamı bozuldun? Yoksa bu uyguladıklarım yüzünden bir daha uğramayacak mısın bana?

Valla darılırım. Senin için papatya özlü kremli kağıt mendiller depoladım, mentollü selpaklar aldım. Her bahar olduğu gibi bu baharda “Geleneksel Kanyon’a Git Selpak Otomatından Hiçbir Yerde Satılmayan Selpak Cinslerinden Al” etkinliğimizi gerçekleştirmek için sabırsızlanıyordum oysaki. Ama bu sene sanırım ya gelmeyeceksin ya da gelip 1-2 gün yatıya kalıp gideceksin. Hey gidi günler hey… Bu aşının olmadığı zamanlar neymiş öyle? Gelir, günlerce kalır, gayrisafi millî hasılayı mendile yatırmamı sağlar giderdin. Burnumun ucu pancara döner, sesimse cinsiyetimin tersi akortta çıkardı. Hapşırma krizlerim yüzünden, o kadar çok “çok yaşa” alıyordum ki bir ara ölümsüz olabileceğim konusunda tereddüt ediyordum. En kötüsü de burnunum ucu bir süre sonra yara olur, bir de onu iyileştirmeye çalışırdım. Kısacası zincirleme trafik kazası etkisi yaratabiliyordum.

Ama bu sene, ilk kez bu sene, sevgili doktorumun takviyeleri ve aşılar sayesinde seninle görüşemedik. Umuyorum bir süre daha görüşmeyelim. Benden ve burnumdan ve en önemlisi burnumun ucundan uzak durduğun için sana teşekkür ederim.

Hadi canım kal sağlıcakla ve mümkünse gelme…

Öptüm bay!

Gül Fatma Koz

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Sevgili Facebook...

Sevgili Facebook,

Seni çok fazla tutmayacağım, birkaç diyeceğim birikti. Düşünüyorum da Facebook, ilk açıldığın zamanlar heyecanla üye olmuştum. Amerika'daki en yakın arkadaşım bahsetmişti senden, daha rahat fotoğraflarına bakarım, daha çok haberdar olurum diye üye oldum. Başlarda sevdim seni, yalan değil. Ama sıktın be Facebook. Sürekli bir değişim, sürekli bir gerilim.

Keşke eski haline geri dönsen, sürekli bir reklamın parçası olmandan çok sıkıldım artık. Hem zaten artık inandırıcı da değil, yok şu oyun, yok bu kampanya. Nerdeyse hepsi aynı, nereye kadar Facebook?
Keşke eski haline geri dönsen de 1 yıl içinde kaybolup gitsen hayatımızdan. Sevmiyorum seni, bayağı nefret ediyorum. Hem saçmasın, hem de ahlaksızsın. Sen kimsin ki bize sormadan profilimi değiştiriyorsun, bilgilerimi yayınlıyorsun. Sinsi!

Ama işte bizim de elimiz mahkum, iki tane yönetici olduğum grubum var orada. Hem malum herkes orada artık. Sen kimsin ki diyoruz ama malum herkes sende.
Senin tek toplu mesaj atabilme olayını seviyorum Facebook, başka da iyi yanın yok.

Yani istemeye istemeye öptüm bay! Ama lütfen bay artık.

e.

Sevgili Printer’lar

Sevgili Printer’lar,

Biliyorum işimizi kolaylaştırmak için varsınız. Ödev olur, iş olur, güç olur – hep yanımızdasınız. Fakat sizin benimle olan derdinizi anlayabilmiş değilim. Herkes bir şeyleri kolayca yazdırırken sorun çıkarmıyorsunuz da neden sıra bana gelince kağıt sıkıştırıyorsunuz? Hem öyle bir yerde rehin alıyorsunuz ki kağıdı “aa bak burayı açmamıştık hiç, sayende görüyoruz,”dedirtiyorsunuz insanlara, utandırıyorsunuz, rezil ediyorsunuz beni!

Hele bazen, hele bazen var ya, hiç o aşamaya bile getirtmiyorsunuz. Zaten bir tek seçenek var yazdırırken, “print” denilince yazdıracaksın. Ama yook, yine herkes beklemeden şakır şakır alsın çıktıları, tam ben alacakken bağlantısını koparsın kendi kendine, ya da “Printer bu belgeyi yazdıramadı,” desin, çevrimdışı çalışmayı denesin, hiç olmadı “yazdırıyor” yazsın ama öööyle beklesin dursun hiç çıktı vermeden.

Başka bilgisayarlardan aynı işlemi yaptığımda kendinizi sorunsuz süper çalışan bir printer gibi göstermeniz sizi daha çok sevmemi sağlamıyor, vazgeçin bundan.

Öpemiyorum kusura bakmayın, bay!

Burcu Karakurt

Sevgili Topuklu Ayakkabılar

Sevgili Topuklu Ayakkabılar,

Sizi gerçekten takdir ediyorum. Ayaklarıma girdiğiniz andan itibaren bütün omurgamı hizaya sokup bana bile kadınsı bi hava veriyorsunuz. Popomdaki dik görünüş efendime söyleyeyim bacaklarımdaki gerginlik yürürken çıkardığınız iç gıcıklayıcı sesler ve bunun gibi bir sürü güzel yanınız var.

Fakat ya sonrası? Sonrasında her şey bitip ayağımdan çıktığınızda üzerimde bıraktığınız etki o dayak yemiş hallerim, bütün bedenimi nasıl oluyorda bu derece yorup işlevsiz hale getirebiliyorsunuz? Neden sizden ayrılınca bedenimde mavi ekranlı error yazıları çıkıyor hı neden? Bunun için bi açıklamanız var mı canlarım? Neden bu acıyı bana yaşatıyorsunuz? Nedir amacınız sizi ayağımdan hiç çıkarmamamı mı ima ediyorsunuz?

En ince topuklunuzdan başlayarak en kalın topuklunuza kadar hepinizi öptüm bay!

Ilkay Tok

9 Mayıs 2010 Pazar

Sevgili Zeynep

Sevgili Zeynep,

Seni gidi arkadaslarin en vefasizi, seni gidi iskolik, seni gidi unutkan seniii. Kariyerinde gozum yok ama kendimi durduracak degilim. Iste beni arayip sormazsan boyle bloglarda dilime dusersin, sabaha kadar sikayet edebilirim seni, basina gelecekleri su satirdan anladigini zannediyorum :)

Sana kendimi hatirlatmak icin yapmadigim kalmadi, facebook duvarinin mudavimi oldum, inbox'larina saldirdim, gozum chat kutucuklarinda kaldi. Sen dunyanin bi yerinde, ben baska bi yerinde. Bu ne boyle be, of? Tum dev sirketlere kendisi icin bu da referans mektubum olsun; Zeynep dunyanin en caliskan, en basarili, en zeki insanidir. Tum arkadaslarina referans mektubumda ise o kadar caliskandir ki her seyi unutur, ortadan bir kaybolur bulamazsiniz diyecegim. Diyim mi, diyim mi ha soyle? Madem sen gidiyorsun ben napiyim Istanbul'da - burada Gokhan'i da analim- dedim ben de kalktim buraya geldim, ama en azindan ben online dunyada iletisim surduren biriyim canim, sana da tavsiye ediyorum.

Zeynooo alt metni okuyabildigin uzere seni cok ozledim, bak beni kendine cemkirtme. Blogun gelenegi uzerine sana ceza veriyorum, hafta sonlari detayli mail, hafta icleri 3 gunde bir inbox, her gun poke, icinden geldikce duvarima yazi. Fotograflara falan yorum da olur, neseli olur. HER GUN 1 YENI BILGI!! Ne yapiyorsun, ne ediyorsun bilmek istiyorum. Is icin rapor hazirlarken bana da bir ozel hayat raporu hazirla gonder tamam mi? Yoksa Sikago'dan Viyana'ya tunel kazarim.

Seni su ana kadarki blog'daki tum opucuklerin toplami kadar optum ama cok da sitem ettim, bay!

Kadim dostun, oda arkadasin Eda

Sevgili Sarı Renk

Sevgili Sarı Renk,

Madem dunya uzerinde hic kimse seni sevmiyor, sen neden varligini surduruyorsun? Biliyorum sizin camiada dogada var olunca bir daha ortaliktan kaybolmak diye bir sey yok. Ama sen yine de tum haklarini sana yakin olanlara, yani samimi oldugun arkadaslarina devredip gidebilirsin. Konus turuncu ile kirmizi ile falan, onlar senin yaptigini zaten yapabiliyor, kapsiriyorlar seni.

Hayir, 100 kisiye sorduk 100'u de renge bak ya amma da igrenc dedi. Ben senin yerinde olsam istenmedigim yerde kalmazdim. Bir gunesin arkasina siginip bu kadar onursuz olmak hos degil. Sen hic zenci kadinlar disinda senin rengine sahip olan bir kiyafeti bir insanin satin aldigini gordun mu? Dekorasyonda veya baska bir sey icin hic kabul gordugunu gordun mu? Goremezsin cunku sen sarisin.

Benim seninle bir sorunum yok yanlis anlama, ama biz burada halkin sesi olmak zorundayiz. Baya baya igrenc bi renksin, kabul et. Yuzune soylemek gibi oldu ama yuzsuz oldugunu belirtttigim icin o konuda da icim rahat.

Optum ama lafimi da soyledim, bay!

Eda


göz kamaştırıcı

4 Mayıs 2010 Salı

Sevgili Kış...

Sevgili Kış, 

Seni severim bilirsin. Yağmurunu, karını severim… Ama her şeyi tadında bırakmak lazım değil mi? Ben severim dedikçe sen yapıştın kaldın. Yüz buldukça  şımardın iyice…  
Bak bu kadar insan gitmeni bekliyor. Yeter artık bıktık senden de, soğuğundan da. Artık ısınmak, soyunup dökünüp tshirtlerimizi giyip yaza yakışan şeyler yapmak istiyoruz… Zaten seninle ilgili ne varsa hepsini kaldırdım, görmek bile istemiyorum uzun bir süre. Ben bile yazı özlediysem gerisini sen düşün artık. 

Hayır anlamıyorum ki bu ısrarı. Üstelik ısrardan da nefret ederim bilirsin. Hemen çekip gitmezsen bundan sonra aramız eskisi gibi olmayacak ona göre, sonra uyarmadı deme. Bırak artık peşimizi. Kendinden iyice soğutmadan git artık. Git seneye görüşeceğiz nasılsa… 

Yani sevgili Kış yeter kışt artık… 

Öptüm bay, hadi canım bay hadi… 

Gökçe Göksel

Sevgili İngiliz Enişte...

Sevgili İngiliz Enişte,

Hayır çok iyi adamsın biliyorum. Ama sendeki ağır kanlılık, sakinlik taş çatlatan cinsten. Hayır tamam biz yetişkiniz öyle ya da böyle kendimize hakim olmayı beceriyoruz. Lakin 4 yaşındaki küçücük oğluna da mı acımıyorsun. Çocuğun "come on" demekten dilinde tüy bitti, yapmadığı yaramazlık kalmadı sen hala hiçbir şey yokmuş gibi televizyonun karşısında oturup maç izlemeye devam ediyorsun. Şimdi evden çıkıyoruz demenle evden çıkman arasında en az 45 dk var. Pes!

Bununla da bitmiyor maalesef. Ben sabahtan beri yazık teyzeme diye temizlik yapayım sen dışarıdan geldiğin ayakkabılarınla evin içinde fink at. Bana hiç burası evropa memleketi pek temiziz biz masalı da okuma. 5 aydır buradayım öyle sokaklar bize anlatıldığı gibi bal dök yala falan değil. Kendin yaptığın yetmiyormuş gibi bir de kuzene örnek oluyorsun. Temizlikten önce evin içinde gerçekleştirdiğiniz su savaşına mı delireyim yoksa temizlik sonrası elinde kekle bütün evin içinde dolaşmana mı hiç bilemedim. Yani sevgili İngiliz Eniştecim, öyle "Thank you for cleaning" le "Cake was delicious, eline sağlık(bunu türkçe söylemeyi de öğrenmiş takdir ettik)" demekle olmuyor bu kibarlık işleri. Kibarlığa bir zahmet saygı göstererek başlayacaksın.

Sen o ayakkabıları çıkarmayı öğrenene kadar öpmüyorum hiç, bay

Ezgi Aydın

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Sevgili Uyku

Sevgili Uyku,

Iyisin hossun hatta tatlisin da senin ciddi bir zaman problemin var. Simdi soyle bi baktiginda senin hakkinda standartlar var, biz insanlarin bi gun icinde ne yaptigi ne ettigi belli. Gunduzleri gosterdigin performansi senden geceleri de bekliyorum, aksi takdirde kotu niyetli oldugunu dusunmeye baslayacagim. Radarli misin nedir deli gibi isim oldugunda gelip oturuyosun goz kapaklarimin ustune, itiyorum itiyorum gitmiyorsun iyice bi agirlik yapiyorsun.

Ozellikle de yapiyor gibisin bariz, senin yuzunden anne jargonuna baslica kaliplar disinda bir de 'akşam yatmak bilmiyorsun sabah kalkmak bilmiyorsun' kalibi eklendi, gece oyle ekrana bos bos bakip allam uykum gelse de uyusam sabah insan gibi hayatima devam etsem diyen bizler senin karsinda caresizce direniyoruz. Terbiyesizlik yapma lan, isim varken bi daha sakin gelme. Yoksa senin ustune fincan fincan kahve, enerji icecegi ve bi ton sey salarim. Esnemekten gozlerim yasariyor, duygusal anlar yasiyormus gibi oluyorum. Ben esnedigimde karsimda biri varsa o da esniyor, o esnedi diye ben tekrar esniyorum ve belirli bir kivama gelmis oluyoruz, yapilabilecek tek sey bi kenara kivrilmak. Profesyonel hayatta bi kenara kivrilmak diye bi sey yok canim, kan canagi goz diye bir sey var.

Cocukken de ne zaman odevim olsa manyak gibi gelir pesime takilirdin, beni gunluk planlarimdan etme. ciksari! Bundan sonra yalnizca yatay pozisyonda yatak ve benzeri yumusak bi yerdeyken geleceksin, planlarini ona gore yap. Kendi duzenin bozuk diye -ki kendine artis isim de bulmussun, bozuk uyku duzeni diye- benim duzenimi de bozamazsin, buna izin vermem.

Su an bu satirlari isime ara verip biraz utanir da gidersin diye yaziyorum. Ona gore bak. Optum, bay!

Eda

Sevgili Sivilce...

Sevgili Sivilce,

Düş artık biz yaşını başını almış insanların yakasından! İş görüşmesi öncesi olsun, mezuniyet balosunun hemen bir gün öncesi olsun, böyle olur olmadık zamanlarda, başka yer bulamamış gibi kulak içinde, ne bileyim, canlı yayında yapılan röportaj esnasında tv'ye çıkmak için aradan kafasını sallayan insan modeli gibi alnın tam ortasında birden bitivermen hiç hoş değil!

Dokunulmazlığın var zannediyorsan yanılıyorsun bak söyleyeyim. Sen benim canımı sıkma, yoksa ben seni sıkmasını bilirim!

Sıktım, pardon öptüm bay!

melankolikdeli

öptüm bay!  © Blogger template por Emporium Digital 2008

Voltar para o TOPO