30 Nisan 2010 Cuma

Sevgili IKEA...

Sevgili IKEA,

Lütfen yeni taşınan modern çiftler için odak noktası olmaktan vazgeç! Madem Ümraniye, Bayrampaşa gibi muhitlerde mağaza açıyorsun, git onlara seslen.

Bunca zamandır motorlu taşıtlar ehliyetim var diye “Bizi IKEA’ya götür, sana da İsveç köfte ısmarlarız” diye kandırılan benden, hiç ihtiyacın olmamasına rağmen söğüşlediğin yüz milyonlardan utanmalısın.

Özellikle de; İsveç’ten tasarımcı çıkmaz dedirten, ne işe yaradığını anlamam 2 dakikamı alan, giriş sepetindeki 1-2 liralık şeylerle beni kandırıp arada karnımı doyurup sonra da “bu halı bu sepete sığmaz” diye beni söyletiyosun.

IKEA’cığım en bi anlamadığım şey ise; “Fırsat Köşesi” dediğin yerde ikiye bölünmüş dolabı 20 lira daha ucuza hem satıp, hem alıcıya paketletip, hem de kendisine monte ettirmendir. İnsanları bu hale sokan şeyin ise İsveç köftesinin sosu olduğunu da gayet iyi biliyorum.

Ocağıma incir ağacı ekeyazsan da yine öptüm bay!

Cüneyt Durukan

Sevgili Konser Biletleri ve Onların Fiyatları

Sevgili Konser Biletleri ve Onlarin Fiyatlari,

Konser biletleri sizinle baslayalim. Neden bitiyorsunuz arkadasim siz hemen? Bizkackisiyiz.com ki hop diye tuketiyoruz sizi, hayir siz kac kisiniz ki yetemiyorsunuz hicbirimize. Ben, sen ve o bilet bulamadigindan yakiniyorsa su konserlere, kim aliyor yahu sizi? Muzige gonul verip akabinde rakci olup bu ugurda aktif rol almaya basladigimdan beri hayalim bir gun basin olup - basin olmak - bileti oldugunuz seylere afedersiniz beles girmekti. Beles kelimesi bana cok ters geliyor da, bedava desem olmuyor, ucretsiz desem zaten sacmalik, neyse. Buyudum, gazeteci olmadim belki ama dergici oldum, bir nevi basin oldum, hicbir sey uzaktan gorundugu gibi degilmis iste o da yetmedi. Cok uzagiz zaman zaman, cok.

Gelelim bu mesafeleri ve serzenisleri ustlenen sebep konser biletleri fiyatlarina. Hop baksaniza bi, insenize asagi! Neden o kadar fazla, yuksek, cok, pahali, asirisiniz. Yukseklerde gozunuz mu var? Yok olmadi, gozunuz yukseklerde mi? Konser bileti fiyatlari bakin size soyluyorum. Bu isler boyle olmuyor, biz bi kere gonul verdik bu ise, o konserlere gidilecek. Bu ugurda onumuze cikan yegane engel de sizlersiniz. Istedigin kadar cok paran olsun, bunlardan bir tanesi 100kusur milyon olunca ustune de yaz mevsimi gelip sezon acilinca yine de bi paraya kiyamama durumu oluyor.

Ayrica konser biletleri size geri donuyorum, ona buna dagiliyorsunuz onceden yalakalik olsun diye. Sonra o hipsterlar bileti oldugunuz konsere ya gitmiyor ya ortam olsun diye gidiyor da iki dakika sonra cikiyor. Siz siz olun, degerinizi bilen adamin cuzdanina girin. Burada bu yasa gelip de sizin koleksiyonunuzu yapan, arada acip manyak gibi bakan tipler var. Ayakkabi kutularinda saklandiginiz icin bozuluyor olabilirsiniz ama insanlar icin o ayakkabi kutularinin anlamsiz bir onemi ve yeri var, yanlis anlamayin yani, iyi bir sey.

Dunyanin butun konserleri, birlesin! Tek festival olun gelin, festival ucuza geliyo.

Bi daha sakin ben almadan bitmeyin, fiyatlar siz de inin ordan asagi. Optum, bay!

Eda


mektubuma bir baska yaramla son vermek istedim, allah cezani verecek Depeche Mode.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Sevgili McDonalds’ın Kadınlar Tuvaleti...

Sevgili McDonalds’ın kadınlar tuvaleti,

Hangi şehirde ya da ülkede olduğunun bir önemi yok. Seni tanıdım tanıyalı leşsin, kalabalıksın, pis kokuyorsun. Ya bir de kadınlar erkeklere göre daha derli toplu, temiz olur derler, alakası yok. Geçen gün seni temizleyen teyze bile şikayet ediyordu kendi kendine, erkeklerin tuvaleti bile daha temizmiş.
Beni kadınlığımdan utandırma ey tuvalet! Kendine gel. Bir kere çöplerinden fışkıran o kağıt yığını ne öyle. Naapıyo bu kadar kadın bu kadar çok kağıdı??!! Kimbilir kaç tane ormanımız feda oluyo bu kağıtları elde etmek için. Bir de çöpün içine atılsalar keşke. Yok. İlla ki kenarda bir yığın olacak. Çöpteki kağıt olmayan, akla hayale sığmayacak diğer objelerden hiç bahsetmiyorum bile. Ne işi var onların orada?!
Senin görevin, amacın belli tuvalet. İzin verme öyle art niyetli insanların seni suistimal etmesine.

Öpemiycem, midem kalktı. Bay!

begburry

26 Nisan 2010 Pazartesi

Sevgili Saçlarım...


Sevgili saçlarım,

Sizi severim, yalan söylemeyeyim şimdi. Sezar'ın hakkı Sezar'a fena değilsiniz. Belli ki siz de bunun farkındasınız. Yalnız sizinle büyük sorunlarım var...
Bir kere içinizde sensör falan mı var, ben ne zaman dışarı çıkmayacak olsam inanılmaz gözüküp, dışarı çıkacağım günün sabahı bir saçmalıyorsunuz. Bu nasıl bir mantıktır anlamıyorum. Hayır evdeyken havanızı sabahlığım ya da pijamalarım falan veriyorsa çıkarken de giyicem onları.
Ayrıca hiç şekil almıyorsunuz, fön çektiriyorum 1 saate bozuluyorsunuz. Babam da kuaför değil benim aaa!
Kahkül kestiriyorum hemen uzuyorsunuz, uzun saçlarımı özlüyorum fiiyuuu sizden tık yok. Ha bir de alıngansınız, tam diyorum ki saçlarımı kestirme zamanım geldi, bir bakıyorum yine iyi gözüküyorsunuz. 22 senedir beraberiz artık ortak bir dil kullansak diyorum!

Bakın yarın kuaföre gidiyorum, kestiririm 3 numara görürsünüz! Uyarmadı demeyin!

Öptüm her telinizden, bay!

e.

25 Nisan 2010 Pazar

Sevgili ADSL Faturası...

Sevgili ADSL faturası,

Daha dün gibi hatırlarım seni ödediğimi. Göz açıp kapayana kadar gene geldin, dayandın kapıma. Başımın üzerinde yerin var dedik, bağrımıza bastık. Ama yüzsüzlüğün bu kadarı. Hem benim etim ne budum ne ki o kadar parayı her ay sana vereyim.

Hadi hakkını versen neyse. Ara sıra yaptığın tutukluklar, yavaşlıklar da cabası. Bak fatura, akıllı ol aklını alırım.

Öptüm bay,

Begüm B.

24 Nisan 2010 Cumartesi

Sevgili Priest'ler ve Tank'lar...

**DİKKAT YAZI YOĞUN ŞİDDETTE WOW İÇERİR**

Sevgili Priest'ler ve Tank'lar,

Öncelik Tank'lar sizden başlayacağım, sizi yedirdik içirdik, besili hayvanlar gibi kıyafetleriniz var. Çalıştınız didindiniz, gayet güçlü adamlar oldunuz. Health'lere doyamıyorsunuz. O kadar büyüdünüz ama hala malsınız, kusura bakmayın. Instance'a girdiğimde bütün aggroyu ben alıyorsam sizi oradaki göreviniz ne? Öldürdüğümüz yaratıklarla yakın bir şekilde konuşmak mı? Seni aramızda seçip gidip konuş diye yollamıyoruz adamların ağzına. Sizin o aggroyu almanız lazım ki biz de büyülerimizi yapalım değil mi ama?! Ben Warlock halimle birkaç tane curse attım diye nasıl alırım ki o aggroyu? Aklım almıyor yani, sen orada napıyosun abii skill mi kasıyorsun? Yeri değil ulan! Nereye kaçacağımı şaşırıyorum resmen! O aggrolar bir dahaki sefere alınacak, o kadar!

Sıra geldi Priest'lere. Anlıyorum işiniz zor, hem büyü yapmaya çalışıp hem bizim Health'tir, Mana'dır kontrol etmeye çalışıyorsunuz. Ama size iki sözüm var. Birincisi, sırf merakımdan bi Priest karakter açtım, adım atsam level atlıyorum. Bu ne biçim iş arkadaş?!! Ben diğer kızımın level'larını arttırıcam diye nasıl kastım biliyor musun? Görevlerinde ayrı bir hoş, ya sana dokunmayan yaratıkları öldürüyorsun, ya çiçek topluyorsun ya da yine sana saldırmayan "HORDE"lara saldırıyorsun. Ah o Horde'lar yok muu.. Onlara da bir mektup yazardım ya çok büyük acılarım, travmalarım var...
Heh gelelim ikinci konumuza, diyelim ki bir Instance'a girdiniz, ilk baktığım şey bizi kimin heal edeceği, çünkü sizin oralarda olmanız aslında bizim için bir ölümsüzlük. Ama hepimiz birden nasıl ölmeyi beceriyoruz? Hiç bunu düşündünüz mü? Olmuyor canlarım, pıt pıt atladığınız o level'ların kıymetini bilmiyorsunuz. Şaman'lara yollayıp kursa sokucam sizleri, onlar şahane.

Öpüyorum ayrı ayrı (Horde'lar hariç, ölsün onlar), bay!

e.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Sevgili Kalp


Sevgili Kalp,

Kaçan kovalanır, yok efendim ss kuralı diye diye senin de aklını çeldiler yıllarca. Nerede çile çektiren biri varsa banane bana bunu alıcan işte diye tutturdun, seni koşulsuz sevene de alyuvar kıvırdın. yahu sorarlar adama, çile bülbülü müsün?

Hadi sen kendi kendine acı çektiriyorsun, ya diğer organların suçu ne? Senin yüzünden mideye kramplar, göze yaşlar, sinir sistemine error'lar mavi ekranlar geliyor, organ dediğin bu kadar bencil olur mu? Şunun şurasında bir takım işi yapıyorsunuz.

Yarın öbür gün ya mide bana ne sindirmicem, akciğer bana ne temizlemicem, göz bana ne kırpmıcam derse kalp? Ha kalp? O zaman ben ne ettim, ben loblarımı nereye vurayım demeyecek misin?

Diyeceksin ya.

Hadi canım, hadi ciğerim (iltifat kabul et bunu) sen bünyeyi zorlama, ille çektireni isterim ben diye uykuları harap ettirme, hayatı çekilmez hale getirme.

Bak sana kalbini veren var karşında, boşuna bünyeye daha fazla zarar verme.

Öp bakayım onu da ben de seni öpeyim.

Hadi bay.

Cansu Elter

Sevgili Fıkra Anlatan Taksici...

Sevgili fıkra anlatan taksici,

Ben zaten taksiye bindiği zaman "acaba taksici nasıl çıkacak?" paniği yaşayan bir insanım. E bir yandan da "fıkra anlatılan insan" konumunda olmak zaten dünyanın en zor sınavlarından biri... E arkadaş sen ne acımasız bir kombosun peki?

Güzel fıkraya asla karşı değilim. İyi anlatılan, komik bir fıkra insanın gününü gün etmez belki; ama en azından "eh eh eh eh" diye bi sırıtırsın, keyiflenirsin iyi anlatılan fıkraya. E ama arkadaş;

1- Benim en son ilk okulda duyduğum fıkraları anlatıyorsun
2- Komik değilsin
3- Fıkra hiç komik değil
4- Gülmekten fıkrayı anlatmayı da beceremiyorsun
5- Her şeyden kötüsü: FIKRAYI AÇIKLIYORSUN BE ADAM!

Dünyanın en gerizekalı fıkrasını anlatıp onu niye açıklıyorsun ya!? Mal mıyım ben? Levent'ten Taksim'e giden bir insanın o fıkrayı anlayamayacağı fikrine nasıl ulaştın?

Bi de bir yandan gülmek zorundayım muhtemel bir "brain damage" yememek için; ama nasıl bir adamsın ki, ben güldükçe anlatıyorsun, güldükçe anlatıyorsun...

Bak belki 2 ay oldu, nasıl bir travma yaşattıysan atamıyorum üzerimden. Geceleri kan ter içinde fırlıyorum yataktan "Ya o değil de, şu Temel ne acayip ya MEHE MEHE MEHE!" diye...

Demin defterimin arasından sana yazdığım bir şiir çıktı, onu da paylaşayım da tam olsun.

Önce bir an gerildim, "bu doğru taksi mi?" derken
Paris'e gitmiyordum ya, inecektim zaten erken
Taksicinin fıkra anlatacağını eğer binmeden bilsem
Ümüğümü sıksalar binmezdim ki zaten.
Madem ki yol kısa, bari bineyim derken...

Beynim desen kurudu kaldı, anlattığın fıkralarla
Aşık atamaz oldum içi boş kuklalarla
Ya o değil de, şu Temel ne acayip ya MEHE MEHE MEHE!

Çağrı

Sevgili Bürokrasi...

Sevgili bürokrasi,

Bebelerimizi bilimin ışığında aydınlatalım istedik, okullarımıza teleskop kazandıralım istedik. Hani para pul da istemedik kimseden. Kendi çapımızda elimizden geldiğince bir şeyler yapmaya çabaladık. Onca işimizin, gücümüzün, çoluğumuzun, çocuğumuzun arasında gece gündüz el emeği göz nuru ile cam yonttuk, ayna yaptık, teleskop yaptık.

Bebelerimiz, hayallerindeki uzayı resmetsinler, halk tarafından en çok beğenilen resmin okuluna teleskobu verelim dedik. Gökbilim sevgisi aşılayalım dedik. Gökyüzünü uçan dairelerden, Ay, yıldız ve Güneş'ten ibaret bilmesinler, Galileo amcamızın 400 sene evvel yaptığı gibi Satürn'ün halkalarını, Jüpiter'in uydularını, Ay'ın kraterlerin gözlemleyebilsinler istedik.

İlk Teleskobum diye bir şey yaptık. Lakin senin engeline takıldık ve iznimizi alamadık. Aman napalım, bizim de iman dolu Sosyal Medyamız var. Öyle duyuramazsak böyle de elbet bir şekilde duyururuz sesimizi. Hadi öptüm bay!

Göktaşı

Sevgili Sürekli Seyiren Kolum...

Sevgili sürekli seyiren kolum,

Hasta ettin be beni! Yeter aaa!! Çin işkecesi gibi sürekli de devam etmezsin ki, arada bi soluklan otur şöyle. Bir rahatliyim di mi ben de?
Ama yok sen 1 hafta boyunca her gün saatlerce seyirmekten yorulmuyorsun, yorulduğun zamanda gidip gözüme veriyorsun nöbeti. Oh ne ala!?! Ben delirme nöbetini kime vereyim o zaman?

Git kendine çeki düzen ver, sinirlerin bozuksa yoga falan yap. Zira benim sabrım kalmadı!

Öptüm bay!

e.

Sevgili Tembellik ve Calismamak Icin Yapilan Anlamsiz Hareketler

Sevgili Tembellik ve Calismamak Icin Yapilan Anlamsiz Hareketler, ,

Ay sonunda maaslari sen yatiracaksan soyle, aksi takdirde mektubuma basliyorum. Efendim, duyamadim? Biliyordum zaten! Daha once motivasyona, konsantrasyona ve ilhama mektup yazdigim da oldu optum bay araciligiyla. Ama hicbiri senin kadar zor durumda birakmamisti beni, kendi caplarinda arada bir oyaliyorlardi o kadar.

Gunduz saatlerinde geliyor, aydinlik hava devam ettikce israrla yanibasimda oturuyor pesimi birakmiyorsun. Gece oldu mu sabir tasmasi durumunda basina geleceklerleri biliyor olmalisin ki havanin kararmasiyla beraber sivisiyorsun ortaliktan. Butun gun yapacagini yapip gece saatlerinde beni isle gucle yalniz birakman terbiyesizligin en buyugu! Sen yapacagini yaparken ben ve dadandigin diger tum sana karsi koyamayan insanlar hicbir sey yapamiyoruz. Sonra buyrun 'asla yetismeyecek!'lere..

Icinizden en cok en son yapilacak hareketler dikkatimi cekiyor, ornegin benim su an niye optum bay'a yazdigimi asla kimse aciklayamaz. 7/24 toplantidayim, dunyanin en mesgul insaniyim imaji cizmeyi hic istemem ama gercekten su 3 gun normale gore bin kat daha fazla yogunum. Icebilecegim her seyi ictim, masamin uzerini defalarca duzelttim, her seyin yerini degistirdim, konusabilecegim arkadaslarimla en gereksiz konulari konustum, yapmamam gereken islerin buyuk bir kismini bitirdim. Simdi izninizle yavastan deadline beni yemeden islerimi yapmam lazim.

Simdi gidin persembeden sonra yine gelirsiniz, agirlayacagim soz. Opersem gidecek misiniz? O zaman optum bay!

Eda

20 Nisan 2010 Salı

Sevgili Izlandali Volkan...

Sevgili Izlandali volkan,

Senin icinde birikmis gazlari bir anda salivermen ile hayalkirikligina ugrayan benimle birlikte kac bin tane insan var farkinda misin? Isimiz var gucumuz var, zar zor bi izin almisiz, gurbet elden memlekete gidiciiz diye kendimizi hazirlamisiz, hediyeler alinmis, randevular ayarlanmis... ama senin pirt yapasin gelmis. Ayip olmuyo mu yani? Ufaktan saliim, kimse rahatsiz olmasin deme yok, terbiyesizligin, densizligin bu kadari. Bu da yetmezmis gibi, icinde ne öldüyse artık yumurtayi animsatan bir koku yaydigi soylentileri yayiliyo etrafa. Henuz benim burnuma gelmedi, ancak, o sahane kokuyla birlikte partikul de cikartmayi becermen buyuk bir basari. Afferim afferim, boyun uzadi mi yani? Butun Avrupa'nin hava ulasimini engelledin?! Herkes kaldi oooyle haberlere odaklandi, en sevilen program Avrupa icin Hava Durumu oldu. Hadi onu gectim, icinde yillarca biriktirdigin gazlarinin eseri küller asit yagmuru haline donussun o zaman resmen isyan ederim haberin olsun. Senin yine de umrunda olmaz biliyorum ama olsun... Insallah seni tikiycak bi tipa bulurlar da icindeki kukurtdioksitli pirtlarla catlarsin.

Lanet olsun adamim ya!

Yoksa tabiat ana bize bisey mi ima etmeye calisiyosun Izlandali Volkan'i araci kullanarak? Ayip oluyo ama ne diyceksen direkt soyle... Ona gore kendimizi ayarliyalim... Insanligin karsindaki ezikligini kullanmak yanlis bisey kanimca, sana da ayrica hic yakismiyo.

Opulecek bi yanin yok senin, bay.

Özge Yurdal

19 Nisan 2010 Pazartesi

Sevgili Öptüm Bay'a Öptüm Bye diyenler


Sevgili Öptüm Bay'a Öptüm Bye diyenler,

Sevgili okuyucularimizin cok sevgili bir kismi; sizi digerlerinden ayirdigimizdan degil ama size laflar hazirladik, sartlar oyle gerektirdi. Buyrun almaz misiniz? Blogumuzu okuyup guldugunuzu, ustune bir de sevdiginizi biliyoruz, blog da sizi cok seviyor ve hatta daha ne yapsin goruyorsunuz firsat buldukca opuyor da opuyor.

Fekat bizim bir adimiz var, onu da cok seviyoruz. Kusura bakmayin ama ondan feragat etmeyi de dusunmuyoruz. Blogun ismi kiss-kiss bye-bye degil, gayet ve son derece Turkce olmakla beraber 'öptüm bay'. Hayir domain ismimiz bile bunun uzerine, nasil oluyor da bye diyebiliyorsunuz anlamiyorum. Yakin arkadaslarim olanlar, size de bir sey diyemiyorum, 'yalniz o bye degil, bay tamam mi?!' desem 'aman iyi be' diyeceksiniz. Sevimli blog uzerinden isimi goreyim de sonra ustume kalmasin.

Geldik ceza kismina. Bugune kadar hatali yazanlar 2 ortali harita metod (cizgili) defterinin son sayfasina kadar blogun dogru ismini yazacak. Pdf seklinde gonderirsiniz, notlari blog uzerinden aciklayacagim. Istediginiz satirdan baslayabilirsiniz.Fatoshopla kenar susu yapanlara ek puan verilmeyecektir. Copy paste yasak, el yazisi lutfen.

Optum bAy canlarim!

S.S.V.D.S.O.A. (Sizi Seven ve Daima Sevecek Olan Arkadasiniz) Eda

Sevgili Kabarmayan Kek...

Sevgili kabarmayan kek,

Tam da ''hamdım,piştim,oldum'' üçlemesinin üçüncü kertesinde hissederken kendimi, bu yaptığın reva mıdır bana? Pek ev kızı modunda olmamama rağmen gelen misafirlere tüm ukalalığımla tarif verme mertebesine erişmişken bu kendini bilmezlik neden? Ne demeye kabarmazsın, amacın ilgi çekmek onu anladık,ama haddini aşıyorsun dikkat et.

Ben ki kendimi yuvasında her daim sıcak aşın bulunduğu dişi kuş gibi hissetmeye başlamış, sevgilisinin kırk taklayla konuyu açtığı evlilik kurumuna insani yaklaşımlarda bulunmaya başlamış bir kızcağız iken bütün hevesimi fısss diye söndürdüğüne değdi mi söyle!! Bulduğum her tarifi noktası virgülüne değmeden yapmama rağmen nedir bu kabarmamaktaki inadın? Bir yerine iki hatta zaman zaman üçü bulan o kabartma tozlarıyla geçinememen,içine sindirememen bana olan garezin değil de nedir? Elimi attığım bütün hamurişlerinden alnımın akıyla çıkmışken, hatta kendimi hamurişlerinden sorumlu devlet bakanı ilan etmeme ramak kalmışken bütün karizmamı yerle bir ettin. İnada bindirdim, evdeki herkese günde 2 öğün kek pişirdim ama olmadı yine olmadı. Beş santimetreden fazla kabarsan içine kattığım onca cevize, kuru üzüme, havuça, bitter çikolataya yazık olmasa nolurdu? Bana acımadın ''ıssız adam''a konu olan havuçlu tarçınlı kekin de mi hatırı yoktu?

Binbir hevesle onca paraya aldığım pişirme setiyle birlikle tüm hevesimi dolaba kaldırdım.

Çok kırdın beni ama yine de öptüm, bay!!

Gizem Arda

16 Nisan 2010 Cuma

Sevgili Öptüm Bay...

Sevgili Öptüm Bay,

Tamam, seni seviyorum. Öpüp bay dediklerine çoğu zaman ben de öptüm bay diyorum. Hani dilin falan da çok eğlenceli. Bunlara hiçbir lafım yok. Hatta Sinem İzmirlilerle ilgili yazıyı yazdığında bile seni sevmeye devam ettim, o derece.
Ama şu seni okumanın zorluğu yok mu… İmleci getiriyorum, yazının üzerine koyuyorum, şöyle hafifçe bir seçeyim diyorum. Ne oluyor peki? Seçiyor, ama alt satırı! Hayır, ben gerizekalı falan mıyım? Ben alt satırı seçmek istesem alt satıra götürmez miyim imleci?

Eda'ya, Ezgi'ye, Çağrı'ya söyleyeyim bunu bir ara diyorum, ona da utanıyorum. Koskoca adam olmuş, hala parmakla takip eder gibi imleçle okuduğunu takip ediyor demezler mi adama? İmleci satırın ortasına getirip aşağı doğru seçip kaydırarak hızlı okumaya yardımcı oluyorum ben. Ama ne bileyim, dalga geçerler diye onlara da söyleyemiyorum işte.

Neyse ki çok uzun metinler bulunmuyor. Yoksa okuma alışkanlığımı değiştireceksin. Başka blogları okurken de bir satır üstten falan başlayacağım okumaya. Ha, bu arada… Hadi Safari'de yapıyorsun bunu. Chrome'un nesini beğenmiyorsun? İlla Firefox mu kullanacağım yani? Kullanacağım tarayıcıya sen mi karar vereceksin, ben mi?

Tamam, anlaşma yoluna gidiyorum o halde. Eğer beni uğraştırmayıp her yazıyı adresime APS ile yollayacaksan ya da telgraf çekeceksen sorun yok. Ama onu da yapmam diyorsan, senin için Firefox açmayacağım. Okuyan arkadaşlarıma sorarım, olmadı Friendfeed'deki yorumlardan falan anlamaya çalışırım artık.

Uzun lafın kısası, beni çok saçma bir nedenle yoruyorsun, öptüm bay!

Ozan Tortop

15 Nisan 2010 Perşembe

Sevgili İstanbul Ulaşım Sistemi...

Sevgili İstanbul Ulaşım Sistemi,

Bu mektuba başlarken kollarımı sıvadığımı belirtmek isterim. Bak kardeşim, sistem dediğinin oturmuş bir şekilde doğru işleyen bir şey olması gerekir. İnsanlara kolaylık sağlamalı, bir yerden başka bir yere olabildiğince hızlı ulaşmamız gerekir. Kafan karışmasın diye hemen sistemi olduğun şeyin adına bakıyoruz "ulaşım". Bu sana ipucu olsun, ilerleyen hayatında işine yaracak emin ol.
Ulaşım demek bir metronun yolunda durması demek değildir, ulaşım demek trafikte saatlerini ziyan etmek değildir. Biz insanlar olarak önümüzde metro durduğunda onun kalkacağına inanırız, "BU METRO DEĞİL DİĞERİNE BİNECEKSİNİZ" diye bağıran adamları görmeye alışık değiliz. Keza biz ineceğimiz durakların anons edilmesini bekleriz, öteki durağın değil. Motor ve vapurların kalmasını 20 dk bekleyecek kadar boş zamanımız yok. Dolmuşlarda kafasına göre davranan şöförler görmek istemiyoruz. İstanbul'da yaşıyoruz, zamanın ne kadar değerli olduğunu az çok tahmin edersin.
Sevgili sistem, her gün farklı çeşitlerde sinir krizlerine sokuyorsun beni ve milyonlarca insanı. Seninle ilgili uzmanlık yapan birçok kişi var biliyorum ama bazen çalışcakları yerde ofislerinde çekirdek çıtlayıp Aşk-ı Memnu izlediklerine inanıyorum.
Eğer ki her metrobüs durağında bir izdiham oluyorsa, bu durumda bir yanlışlık vardır. Yeni yarattığın sistem işimizi kolaylaştırmak yerine zorlaştırıyorsa hata vardır. Bak ben bunu sadece bir vatandaş olarak anlıyorum, sen koskoca sistem hala nası anlamıyorsun lan? 2010'dayız hala tramvay altında can veren insanlar var. Yuh artık daha ne olmasını bekliyorsun ki?

Toplu işten çıkarma mı yaparsın, çözümü nerede bulursun bilemiyorum. Ama bir şeyler değil "doğru" şeyleri yapma vaktin geldi de geçiyor bile. Şu blogda bile bir sürü sana yazılmış mektup var be! 100. mektubun sana gelmesinin bir anlamı var anla artık!

Öpmüyoruz tükürüyoruz sana,

ezgi, Eda ve Çağrı

14 Nisan 2010 Çarşamba

Sevgili Ah

Sevgili Ah,

Kimden aldım seni hiçbir fikrim yok...
Üzerime yapıştın kaldın. Hiçbir işim doğru düzgün gitmiyor. Bir bahtsızlık, bir kötü şanslılık, kötü karmalılık...

Yani diyeceğim şu ki, hangi mazlumun Ah'ı isen, aheste aheste değil de çabucak çık git dünyamdan gözünü seveyim.

Şöyle AhAhAhAh güldüğüm günler geri gelsin.

Öptüm al yanaktan, bay!

Aslı Topçu.

13 Nisan 2010 Salı

Sevgili Boşluk Hissi

Sevgili bosluk hissi,

Biz his deneni boyle bilmezdik, daha boyle canli, iyi bi' sey olmasi lazimdi. Sen ne bos bi seysin, hicbir is yaptigin yok, bir tek sorun cikariyorsun. Simdi gelip oturuyorsun icimize, ee ne oldu? Bosluk oldu. E ama sen varken baska seyler olamiyor, nasi bosluk abi bu? Dolmus resmen, her yer kapilmis. Ortaligi karistirmaktan baska bir sey yaptigin yok, oyle bos bos dur butun gun afferim.

Biraz paylasimci ol, soyle azicik yana kay da baskalari da gelsin otursun, icim sisti! demeye raziyim, yeter ki sen kalk git bi sure. Geldigin zaman bana darallar da geliyor seninle beraber, cok fazla isi olmaktan beynin hepsini sifirlayip hicbir isi olmayana donusmesi asamasini yasiyorum. Bos bos bakiyorum, hayat bos geliyor, bos bos oturmak en sevdigim sey oluyor, herhangi bir seyi sevebildigim icin seviniyorum, sonra o his de hemen gidiyor, geriye bir tek sen kaliyorsun.

Su yazdiklarima bak, romantik oldum lan 2 dakikada, ben birazdan uzakta bi noktaya kitlenir oraya da bakarim dakikalarca. Bak karizmayi bozdurma bana, anlamsiz hareketleri sebebi berbat his arkana bakmadan uzaklas cok rica edicem.

Opmuyorum da zaten, bay!

Eda

12 Nisan 2010 Pazartesi

Sevgili Banka Kuyruğunda Benden Bir Önceki İnsan...

Sevgili banka kuyruğunda benden bir önceki insan,

Adını bile yazmakta zorlanıyorum be! Bak canım kardeşim, ben bankaya taş çatlasın ayda bir kez gidiyorum. Onda da yapacağım iş belli; ya 20-30 liralık dandik bir fatura ödüyorum ya da kartımda kalan ve 10 liranın katı olmadığı için atm'den çekemediğim 1-9 lira arasındaki parayı çekmeye çalışıyorum.

Peki sen ne yapıyorsun arkadaş? Ne yapıyorsun ki o işlem 40 dakikadan önce bitmiyor!? Önümde 30 kişi varsa 29 kişi işini gayet rahat hallediyor. Ben de seviniyorum "Hah, sıra bana geldi sonunda" diye; ama arkadaş sen bir geçiyorsun o veznenin başına, o işlem bir türlü bitmiyor...

Artık bankaya ortak mı oluyorsun, trilyonlar mı yatırıyorsun, bankacıya evlenme mi teklif ediyorsun bilemiyorum; ama 29 kişiyi toplam 10 dakika beklediysem, seni neredeyse 1 saat bekliyorum!

Daha da kötüsü, o kadar beklemenin üzerinde vezneye gidip işlem yapma sırası bana geldiğinde, yaptığım işlem 30 saniye falan sürüyor! Günahım ne benim be adam!

Titre ve kendine gel banka kuyruğunda benden bir önceki kişi! Yapacağım işlem hepi topu 1 dakika falan sürecek! Gerekirse sıranı falan ver bana, ne bileyim. Valla çok kısa sürecek; azcık para verip bankacının verdiği dekontu imzalayacağım ve işlemim bitecek, çok basit.

Bir sonraki banka işleminde görüşünceye kadar öptüm, bay!

Çağrı

Sevgili Deli, Çılgın ve Bunun Gibi Bilumum Şey Olduğunu İddia Eden İnsan...

Sevgili deli, çılgın ve bunun gibi bilumum şey olduğunu iddia eden insan,


Ne zamandır rastlamıyordum sana. Bazen Facebook’ta “çok çılgınım, çok deliyim, ne yapacağım belli olmaz, ağzınızı açık bırakırım”  temalı gruplara –ya da her neyse- denk geliyordum sadece ve bu gruplara katılanların yaş ortalamasının pek de büyük olmadığını görmek biraz içimi rahatlatıyordu. Gel gör ki, durum bununla bitmiyormuş, kazık kadar insanların arasından da bu ekolün temsilcileri çıkabiliyormuş.
Kendini delinin teki, çılgın ya da manyak olmakla itham eden(!) arkadaşım, belli ki kendini böyle bir imaj oluşturmaya adamışsın; dengesizliğe zorladığın tavırların (çok hareketlilik ve durgunluk arasında bilinçli ani gidiş-gelişler, insanları afallatmaya yönelik abuk sabuk hareketler- zaman zaman itici şirinlik sosuyla da servis edilebilir- vs.), motosiklet üzerinde bilmem kaç tane farklı açılardan çekilmiş pozları Facebook’a koymaların (motosiklet-çılgınlık ilişkisi(!)) ve giyim kuşamınla da bunu desteklemeye çalışman filan meyvesini veriyor olmalı ki hala devam edebiliyorsun her fırsatını bulduğunda “canım, ben zaten delinin tekiyim biliyorsun, sen bana aldırma” tarzı cümleler sarf etmeye (deliliği benimsetme sürecinin ana repliği) ama olmuyor, olamıyor. Sen böyle şeyler söylerken sanki kendin için kötü bir şey söylüyormuş ayaklarına yatıyorsun ama aslında kendini yücelttiğini ikimizde biliyoruz canım benim. Yeme insanları. Kasma öyle yüzünü buruşturmaya, “bana aldırma sen” lere filan. “Ay dili bu yaa, çok tatlııı” lara da çok bağlanma.

Neyse hadi, öptüm seni bay! 
 

Desdinova 

10 Nisan 2010 Cumartesi

Sevgili Odunc Aldiklarini Geri Vermeyenler

Sevgili odunc aldiklarini geri vermeyenler,

Farkindaysaniz size karsi iyi niyetimi hala koruyorum, sevgiden bahsediyorum. Ama inanin cogunuzdan o odunc aldiginiz seyleri daha fazla seviyor olabilirim, hepinizden degil tabii. Unutanlar, yanlislikla kiranlar, bozanlar, uzaklara gitmek zorunda kalanlar lutfen siz bir adim geriye cikabilir misiniz? Evvvet onde kalan hayirsiz arkadaslar sozum size! Siz arsivcilik nedir bilir misiniz? Bir seyi biriktirmenin, koleksiyonunu yapmanin ya da yalnizca sahip olmanin insana yasattigi keyfi? Tum harcamalardan kisip bikmadan usanmadan aldigim o CD'lerin, kasetlerin, dergilerin benim icin ne kadar degerli oldugunu, bu anlamsiz gelse bile bir yerden sonra size durum boyle.

Oturmaya gelip de 'aa ben bu CD'yi alayim mi biraz dinlerim' dediginde 'hayir alamazsin' diyorsam bunun bir anlami olmali di mi? 'Ehehehe alayim ya n'olcak?' diyip cebe indirdikten sonra benim de cok fazla yapabilecek bir seyim kalmiyor tabii. Vallahi mp3, online dergi falan geldi de kurtuldum sizden, artik uzemiyorsunuz beni. Yaniniza kalmiyor ama cok agir kufur yiyorsunuz belli kritik zamanlarda. Aaaa su sarkiyi dinleyeyim ben bi diyip elimi arsivimin oldugu yere atmamla 'hay ....' diye adinizi anmam bir oluyor.

Arsivimin en nadide parcalarini geri vermek icin hala gec degil, bakin artik sizi desifre edebilecegim bir platform var. Ozellikle Citi sen, o en son arabada arakladigin 5 CD'yi bulup da geri vermek istersen 3 sene sonra ben burdayim.

Bunlar ayip seyler, 'nerde biraktiysan ordadir' lafini daha fazla taciz etmeyelim, birakin elimizi attigimizda sevdigimiz seyler orda olsun. Cok seviyorsan git kendine al kardesim, benim dergi koleksiyonumun 2004 haziran sayisi yoksa ben kendimi eksik hissediyorum.

Yavas yavas arka taraftan dogru uzatmaya baslayin hadi, dokulun, optum bay!

Eda

7 Nisan 2010 Çarşamba

Sevgili Meslekler...

Sevgili meslekler,

Doğduğumuzdan bu yana sizi doğru seçebilmek için çok uğraşıyoruz. Hele artık annelerimiz babalarımız da çok hevesli doğru seçim için. Hepimiz sevdiğimiz mesleği yapmayı çok istiyoruz, çalışıyoruz bunun için.
Mesele bu uğurda, ben girdiğim zamanda ÖSS olan sınav -şimdiki adını bilmiyorum- sürekli sistem değiştiriyor. Halbuki asla değişmemesi gereken, en sağlam sistem olmalı ülkemizde. Yeni arkadaşlarımız hevesle ilgilendiği alanı seçiyor, gününün çoğunu beraber geçireceği meslek üzerinde eğitim almaya çalışıyor.
Aramızda şanslılarımız gerçekten sevdiği mesleği yapıyor ve iyi yapabilmek için de elinden geleni ardına koymuyor.
Bak biz bu kadar hevesliyiz, sen neden bizi hala bu kadar yoruyorsun ki? Bir takım halinde olmalıyız halbuki. Biraz da sen bir şey yap canım. Sürekli bütün işleri bizim üstümüze yıkıyorsun, bazılarımız fıtık oluyoruz bazılarımız yaşamdan soğuyoruz.
Tamam seni seviyoruz ama 7 gün olan haftanın 5'ini hatta bazen 6'sını kaplama hakkını kim veriyor ki sana? Biz insanız canım, senin gibi bir kavram değiliz! Sürekli bir şeyler bekliyorsun, hiç halimize bakmıyorsun bile!

Bize, sonucu iyi çıkan işten başka şeyler vermen lazım artık! Zira bu yetmiyor, bünyemiz tatil istiyor!

Öptüm bay,

e.

öptüm bay!  © Blogger template por Emporium Digital 2008

Voltar para o TOPO